Medeniyet kadına çok şey borçludur, ilkel cemiyetlerde erkek, avcılıkla meşgul olurken kadın çadır civarındaki yenilebilir kök ve meyveleri toplayarak yaşama kavgasına katkıda bulunuyordu.
Tohumları toprağa ekmek suretiyle ilk muntazam ziraatı gerçekleştiren de belki kadındır. Giyim eşyalarını, lüzumlu kap-kaçağı hep kadın yapıyordu. Kısacası "Yuvayı yapan dişi kuş" idi. Erkeğin çobanlık ve avcılık gibi işlerden başka işlerle uğraşmamaları sebebiyle, ticaret dahi kadının inhisarında idi. Kadın zamanla erkeği de bu gibi işlere alıştırarak onu sosyal yönden eğitmiştir. Hayvanı ehlileştirerek ziraate sokan da yine kadındır. Kadının böyle bir ekonomik üstünlüğü erkeğe kaptırmasından sonra bir çok haklarının elinden alındığını savunanlar vardır. Oysa, gerek bu merhalede ve gerekse daha sonraları köle gibi kullanılmış olması ve ezilmesi, onun fizik gücü yönünden erkekten daha zayıf yaratılmış bulunmasındandır.
Tabiidir ki, kadının zayıf yaratılmış olması onun köleleştirilmesi için bir sebeb değildir. Ama anlayışsız topluluklar bu durumu istismar etmişlerdir. Türkler gibi sosyal durumları ve medeniyetleri eskiden beri çok yüksek cemiyetler hariç, hemen hemen dünyanın her yerinde kadın horlanmış, ezilmiş, köleleştirilmiştir. Dünyanın bir çok yerinde kadın, kocası öldüğü zaman mülk olarak miras bırakıldı. Fiji, Hindistan, Salemon Adaları gibi yerlerde, kocası öldüğü zaman erkeğine hizmete devam etsin gerekçesi ile kadın öl dürülerek onunla birlikte gömüldü. Veya kocasının ardından kendi canına kıyması istendi. Bir baba karısını, kızlarını, dilediği gibi satmakta, hediye etmekte, ödünç vermekte serbestti. Kadın için, "insan mıdır hayvan mıdır?" şeklinde tartışmaların olduğu ülkeler vardır. Ana hakkına çok önem veren Kızılderililer de bile en ağır işler kadına gördürüldü ve ondan "Köpek" diye söz edildi. Kız çocuğu doğurmak bir kadın için züldü. Erkek için utanma vesilesi idi. Bazı analar ilerde kız çocuğunun başına gelecekleri düşünerek, ona iyilik olsun diye öldürmüşlerdir. Yeni Kaledonya'da erkek içerde uyurken kadın dışarıda yatıyordu. Mabedlere köpekler girebiliyor ama kadınlar giremiyordu. Chippevva'ların reisine göre, kadın her işi yapabilir, çadırları kurar, söker, yük taşır, giyim-kuşamı sağlar, bozulan aletleri tamir eder, her şeyi yapar. Ayrıca çok ucuza da mal olur. Çünkü yemekleri de kadın pişirdiği, için , kıtlık zamanlarında bir şey yemeden, parmaklanır, yalayarak dahi yaşayabilir.
Hz. Muhammed'in (S.A.S.) doğduğu yıllarda Arap yarımadasında kadının durumu yukarıda anlatılandan pek farklı değildi. Üstelik dünyanın pek çok yerinde de böyle idi. Kadın alınıp-satılıyor, ağır işlerde çalıştırılıyor, cinsel acıdan tam bir serbesti içinde bulunuyordu. Kız çocuklarının kumlara gömülerek öldürüldüğü herkesçe bilinmektedir. Bir kadın evinin damına bir bayrak çekmek suretiyle istediği kadar erkekle temas kurabiliyor ve bu durum tabii karşılanıyordu. Kadının ailedeki ve sosyal yapıdaki müsbet yönleri tamamen unutulmuş bulunuyor, hesaba katılmayan bir mahlûk addediliyordu.
Kadını bu korkunç durumdan Hz. Muhammed (S.A.S.) ve onun Allah'tan getirdiği hükümler kurtarmıştır. Kadını cemiyetteki gerçek yerine İslâm dini yerleştirmiş, onu şeref sahibi yapmıştır. Her türlü kölelikle mücadele eden İslâm dini, kadını köle haline getirecek ne kadar eski inanç ve hükümler varsa hepsini ortadan kaldırmış ve bir daha geri gelmemelerini sağlayacak ebedî kaideler koymuştur.
İslâm dininin kadın hakkındaki tutumu konusunda cemiyetimizde pek çok yanlış kanaatler mevcuttur. Bunların kasıtlı olarak çıkarılıp yayıldığı inancındayız. Kadının geçmişini bilmeden ve bugünkü durumunun onu nereye doğru sürüklediğini düşünmeden verilecek hükümler isabetli olamaz.
İslâm sağlam bir aile düzeni kurarak, kadına orada çok şerefli bir yer vermiştir. Kadın bu aile içinde rakipsiz eğitimcidir. Evin ekonomisini o düzenler. Ailenin dışarı acılan penceresidir. Kadınsız bir ev halkının diğer ailelerle münasebet kurması pek zordur. Çocuklar hayatları boyunca kendilerini ihata edecek ilk terbiyeyi anneden almaktadır. Kadın ırz ve namusunu İslâm aile anlayışı ile korumuştur. İslâm temiz soya önem verir. Temiz soyları da ancak meşru evliliğin ortaya çıkarttığı aileler sağlayabilirler.
"Rabbin yalnız kendisine tapmanızı ve ana-babaya iyilik etmeyi buyurmuştur. Eğer ikisinden biri veya her ikisi senin yanında iken ihtiyarlayacak olursa, onlara karşı öf bile demeyesîn, onları azarlamayasın. İkisine de hep tatlı söz söyleyesin. Onlara acıyarak alçak gönüllülük kanatlarını ger. Ve Rabbim beni küçükten yetiştirdikleri için sen de onlara merhamet et de." (1)
ifadeleri Kur'an-ı Kerim'i n ebeveyne, dolayısı ile anaya ne kadar önem verdiğini göstermektedir.
İslâmda kadından istenen ibâdetlerin yanı sıra, ırzını koruması, evine, çocuklarına, kocasına bağl! olmasıdır. Elbette erkek de aynı şeylerden sorumludur. Bu şartlarla kadın, tarlada, devlet dairesinde çalışabilir, ticaret yapar, icabettiğinde savaşa bile gider..
İslâm, kadını hor görmemiştir ki, onu bu işlerden men ve cemiyetten tecrit etmiş olsun. Kadının bedenen erkekten zayıf olması sebebiyledir ki, "Erkekler, kadınlar üzerinde idareci ve hâkimdirler." (2) âyeti ile aile reisliği erkeğe verilmiştir. Bu durumu kadın için bir eksiklik görmek doğru değildir. Erkeğin de kadından zayıf olduğu yerler vardır. Şefkat ve sevgi yönünden kadın da erkekten üstündür. Allah her iki cinsi böylece dengeleyerek yaratmıştır.
"Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi kadunların da onlar üzerinde hakları vardır." (3)
Her iki cins de birbirine muhtaç ve Allah katında eşittir. Allah, müjdeleyici veya korkutucu âyetlerinde erkeği ve kadını hep beraber anmıştır:
"Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridir. İyi emreder, kötülükten ahkorlar, namaz kılar, zekat verirler, Allaha ve peygambere itaat ederler. İşte Allah bunlara rahmet edecektir. Allah şüphesiz güçlüdür, hakimdir. Allah mü-
min erkeklere ve mümin kadınla" temelli kalacaktan, içlerinden ı maklar akan cennetler, Adn cenne Serinde hoş meskenler vaad etml îir.." (14)
Ceza vaadeden âyetlerde de ki dm ve erkek kâfirler yine berâbı anılmıştırlar. Allah katında kadın c erkek de aynı derecede mükellefti
Câhiliye cağında Araplar arasıı da kız çocuğunun itibar görmeme nin ne kadar yanlış olduğunu Ku an-ı Kerim şöyle açıklamaktadır:
"Aralarında birine bir kızı oldı ğu müjdelendiği zaman içi gamla d" larak yüzü simsiyah kesilir. Kene sine verilen kötü müjde yüzünde halktan gizlenmeğe çalışır; onu utt na utana tutsun mu, yoksa topraç m; gömsün? Ne köîü hükmediyo lar?" (5)
Ve toprağa gömülerek öldüri len kız çocuğunun hesabının soruk cağını vaadediyor:
"Güneş durulup ışığı kaîmadîj zaman, yıldızlar düşüp söndüğü zc man, dağlar yürütüldüğü zaman, d< ğurması yaklaşmış develer başıbc bırakıldığı zaman, yabanî hayvanlc bir araya toplatıldığı zaman, denizi* kaynaştırıldığı zaman, canlar bedeı lerle birleştirildiği zaman, KIZ ÇOCl UNUN HANGİ SUÇTAN ÖTÜRÜ Öl DURULDUĞU KENDiSiNE SORU! DÜĞÜ ZAMAN..." (6)
İslâm, cahili', çoğm ne kaJar kc tuluğu var ise, onları ortadan kaldı mış, kadının gasbedilen bütün hal larını iade etmiştir. İslâm cemiyeti" de kadın evinin hanımı, çocuklarını öğretmeni, tarlada, çarşıda, devle kapısında, hattâ orduda hizmet yepan saygıdeğer bir kimsedir. Köle değildir, alınıp-satılmaz, mirastan hak sahibidir, rızası olmadan hiç bir erkekle evlenmeğe zorlanamaz, horlanmak şöyle dursun; yücelmiştir. Çünki, "Cennet anaların ayağı altındadır."
Dinimizde çoğu defa farkına varamadığımız, teferruattan sayılan, olay, prensip ve hükümler mevcuttur ki onlardan ders almamız gerekir. İslâmın, akrabalık bağlarını kesmemeyi emreden âyetlerinde temiz soy şuuru, millî duygu emareleri sezilmiyor mu?
Herhangi bir ibâdetin terkinden dolayı keffaret gerektiğinde, "Köle azâd etmek" şartının İslâmın bu müessese ile ebediyyen mücâdele kararında olduğunu gösteren bir inceliği yok mudur?
İşte bunlar gibi, evlenirken Peygamberimizden yaşlı olan, ticâretle-uğraşan, cemiyet içinde temayüz etmiş örnek kadın Hz. Haticenin bu halleri de bizi İslâmdaki kadının durumu hakkıda bir fikir sahibi yapmalıdır. Bu mübarek kadının vefat ettiği yıla (Aynı yıl Ebû Tâlib de vefat etmiştir) Müslümanlar "Üzüntü yılı" adını vermişlerdir.
Hz. Aişeye gelince; Hz. Ebû Bekrin kızı olan bu büyük kadın, ilmi ile ünlüdür. Hz. Peygamberin vefatından sonra asnab her konudaki müşküllerini ona sorarak halletmişlerdir. Cebrail (A.S.) m kendisine Peygamber ile selâm yolladığı bilinmektedir.
Ata İbn-i Ebî Reban: "Aişe insanların en fâkihi, en âlimi, ümmet hakkındaki rey ve içtihadında en gü-
ze! isabet edeni idi." diye onu öğ-müştür. Urve ise; "Fıkıhda, tıbda, şiirde ve eyyâm-ı Arabda Aişe derecesinde fazileti hâiz hiç bir kimse görmedim." demektedir. (7)
Peygamberimiz; "Sizden birisi aileden ayrılığını uzattığı zaman, evine gece vakti ansızın gelmesin." buyuruyor. (8)
Çünki, gece ansızın eve giren koca, karısını dağınık ve kendisini koyvermiş bir halde bularak onu utandırabilir. Sonra, gece ansızın eve gelmek kadının kusurlarını aramak mânâsına gelebilir. Veya kadının, "Kocam benden şüphe mi ediyor" şeklinde düşünerek üzülmesine se-beb olabilir.
Yeryüzünde kadına bu derece hürmet eden, itibar gösteren başka bir din yoktur.
Hz. Muhammed (S.A.S); "Her kimin Allaha ve âhiret gününe imanı varsa, o mümin kişi komşusuna eza ve cefa etmesin. Bir de ey müminler size kadınlar hakkında hayırlı olmanızı vasiyet edip dilerim.." (9) buyurmaktadır.
Kuran-ı Kerimde ve Hadîs-i Şeriflerde daha bunlar gibi, İslâmda kadına verilen değer ve itibar gösteren pek çok hükümler mevcuttur.
Sonuç olarak; kadının İslâm cemiyetlerinde hak sahibi olmadıkları, ezildikleri, kafese kapatıldıkları, köle muamelesi gördükleri şeklindeki kanaatler, ya cehaletin veya kaşıtın eserleridir.
Aslında, kadınların haklarına saygı göstermeyen, onları ezen, kö-leleştiren, şeref ve itibarlarını aya'k->lar altına alan günümüzün insanlığıdır. Aktüalite basınında, kadın tiraj artımına yemlik yapan çıplak bir varlıktır. Sinemada kırbaçla, tekme ile dövülen bu halleri herkesçe seyredilen bir âciz varlıktır. Eğlence dünyasının mihveri, bu dünyada daha modern tarzda alınıp satılan bir köledir.
Kadın süratle Hz. Peygamberden (S.A.S.) önceki câhili çağdaki durumuna doğru sürüklenirken, kadınlar adına söz sahibi olan bir takım kuruluşlar bu vaziyetten rahatsız olmak şöyle dursun, "Kadının cinsel özgürlüğü" "Kadının ekonomik bağımsızlığı" gibi garip sloganların peşine düşmüşlerdir. Günümüz kadının şeref, itibar ve namusuna zarar getirecek uygulamalar karşısında susmuşlar, onları yalnız bırakmışlardır.
Şuna yürekten inanıyoruz ki, ka dm cemiyetteki gerçek yerine ancak
İslâmın getirdiği hükümlerle oturabi lir.
Kadının "Özgürlük" sloganı ile başıboş heva-heves peşinde, gaye siz, ilimsiz bırakılması ona olan say gıyı yok etmiştir.
Kadına gereken değeri vermeyeı milletler, mületlikten çıkıp, yığın haline gelmeğe mahkûmdur.
Hicretin 1400. yılında bu hu sus derin derin düşünmemiz gerek mektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder